Hangi himalaya tuzu

Bütün sağlık örgütlerinin “aman tuzdan kaçın” dediği bir dünyada, biz, aslında
sizi hasta eden tuz değil tuz kıtlığıdır dedik ve bu çok çabuk yanıt buldu. Sözümüzo kadar çabuk yanıt buldu ki, bir taraftan kitabımız beşinci baskıya giderken,öbür taraftan da, aktarlardan hiper marketlere kadar Himalaya tuzu dolup taştı.

Bir karşılaştırma yapmak gerekirse, işin ticari sırrını sezinleyenler, sağlık sırrını
kavrayanlardan daha hızlı çıktılar. İşte bu yüzden de hemen her tarafı Himalaya
tuzu adı altında, bir yığın doğal yada değil, işlenmiş yada boyanmış, rafine
edilmiş yada iyot katılmış tuzlar, Himalaya tuzu diye piyasaya sunuldu.
Bu gelişme bizleri yalnız bırakmadıkları için sevindirirken, sadece yanlış tuzları
raflara doldurdukları için de, hem bizleri hem sizleri zora düşürmektedirler.
Sizleri zora düşürmekte, çünkü aldığınız tuzlar yanlış olduğu için, kitapta
bahsettiğimiz sonuçlara ulaşmaktan ziyade, tam tersi sonuçlara götürmekte.
Bizleri zora düşürmekte, çünkü bu tuzları kullananlar bizi arayarak, „Himalaya
tuzu kullandığını, ancak sağlık sorunlarının arttığını“ söylemekte ve acaba yanlış nerede yaptıklarını sormaktalar. Kimileri ise bu sahte tuzları, Himalaya tuzu adı altında satanlara neden bizim bir çözüm bulmadığımızı sorgulamaktadırlar. Seksenli yıllarda televizyonlarda kırmızı bibere kiremit tozu katıldığını duymuştum. Bana pek inandırıcı gelmemişti. Şimdi boyanarak Himalaya tuzuna benzetilmeye çalışılan tuzlar gördüm ve şaştım kaldım. Evet yanlış okumadınız.Boyanmış Himalaya tuzu. İzmir kitap fuarından hemen sonra, İzmir’de çokkibar bir beyefendi, mahcupluğunu da saklayarak yanıma yaklaştı, „size bir şeysormak istiyorum“ dedi. Cebinden naylon bir torbaya sarılı yaklaşık 100 gram sarı bir tuz çıkardı. „Yücel Bey dedi İzmir’de bir aktardan bu tuzu Himalaya tuzu diye aldım, ama henüz kullanmadım. İçim bir türlü elvermedi yemeye.
Sizce bu Himalaya tuzu mu?’ Tuzu elime alır almaz hemen anladım ki tuzu
boyamışlar. Çünkü Himalaya tuzunun pembesi, kırmızısı olur da, yumurta
sarısına hiç rastlanmamış. Zaten hemen fark ediyorsunuz boyanmış olduğunu.
„Ne yazık ki bu tuz boyanmış“ dedim- „Ya öylemi“ dedi, göğsünü belinin
üzerine geri çekti, gözlerinde küçümsercesine acı bir gülümseme belirdi. “Oysa
ben bunu İzmir’in en güvenilir baharatçısından almıştım” dedi.

Biz tuzu bir bardağın içine koyduk, üzerine suyu döker dökmez bütün boya suyageçti ve altta pirinç gibi bembeyaz tuz kaldı. Aslında tuz fena bir tuz da değildi. Öylesine satsalardı belki daha hayırlı bir iş yapmış olacaklardı. Bir yerlerden duymuşlar ki, Himalaya tuzu turuncu olur. Ama neden bunu sarıya boyamışlardı pek anlayamamıştım.
Evet İzmir’in en güvenilir aktarı boyanmış tuzu Himalaya tuzu diye satmaya
başlamıştı. Çünkü onun da güvendiği kişiler, yanlış mesaj vermişti; “Himalaya
tuzu turuncu olur!”
Boyanmış tuzları Himalaya tuzu diye insanlara satmak sanki bize büyük bir
sahtekarlık hüneriymiş gibi geliyor. Aslında bunlar birer zavallı, çocukça
hırsızlıktan başka bir şey değildir. Asıl hüner tuzu kirletip (rafine edip) dünyanın sağlığını bozan ve bütün dünyayı da buna inandıranlardadır.

Değerli okurlar, biz demokratik bir ülkede yaşayan, demokrat insanlarız.
Bizim polisiye tedbir almaya ne yetkimiz, ne de niyetimiz var. Demokratik bir
toplumda her tür davranışa yer vardır. Onlar yanıt buldukça var olmaya devam
edeceklerdir. Yanıt bulamadıkları zaman kendiliğinden silinip gider. Hemen
herkes ilaçlı ya da gen maniple edilmiş yiyeceklerden yakınmaktadır. Eğer
insanlar üç hafta bunları almazlarsa, dördüncü hafta kimse bu zehirli ürünleri
satamaz. Demek ki asıl suçlusu biziz. Bu da ancak bilmekten geçer. Bu nedenle
sorunun sadece bilgi ile çözüleceğine inanıyoruz ve sadece bilgi ile çözmekten
yanayız.
Hemen herkes bilir ki, doğada her nesnenin yaşayan canlılar açısından bir
kalitesi vardır. Biz yaptığımız bütün işlerde bu kaliteye dikkat ederiz. Bir
nesnenin yeri yaşamımızda ne kadar büyükse, o nesnenin de kalitesinin önemi
o derece büyüktür. Bu yüzden nesnelerle olan ilişkilerimizde, bilgimiz oranında
seçiciyizdir. Bilgimiz yetmediği zaman tesadüflere, ya da karşıdakinin iradesine
teslim ederiz kendimizi. Eğer ki biz sağlığımızı bu kadar derinden etkileyen
bu iki nesneyi, günümüz tüccarının iradesine bırakırsak, sonumuzun nereye
varacağını tahmin etmek, o kadar da zor değildir.
Eğer su ve tuz insan yaşamı ve sağlığı için bu kadar önemli ise, bunların kalitesi
de insan sağlığı için o kadar önemlidir. Tabi ki doğal tuzları rafine edilmiş tuzlar ile kıyasladığınız zaman, bütün doğal tuzlar rafine edilmiş tuzlardan iyidir. Ancak doğadaki her tuzun da kalitesi farklıdır. Bu fark nesnelerin doğasında gizlidir.

Tuzlardaki kalite kullanacağınız amaca göre değişir. Yollara serpilen tuzlarda
başka bir kalite aranırken, boyada başka bir kalite aranır, dericilikte başka bir
kalite. Bu işi yapanlar, tuzlar arasındaki çeşitliliği, kaliteyi ve farkı çok iyi bilirler.
Ama her nedense insanlar yedikleri tuza da hiç kalite aramazlar. Bu müthiş bir
pazarlama tekniğinin sonucudur. Herkes bir markayı hesapsız kitapsız, endişesiz
sorgusuz kabullenmiştir: Bu rafine tuzdur.
Bugün tuzların kalitesini belirlemek için, resmi kurumların yaydığı bir kriter
vardır, iyotlu tuz yada iyotsuz tuz. Bunların dışında yemek için tuzlarda kimse
bir kalite aramaz. Bizim kitabımızın rüzgarından yararlanmak isteyen tüccarlar,
piyasayı yalan yanlış bir sürü tuzlarla doldurunca, bu kez gene insanlar sadece
adlandırmaları kriter aldılar. Oysa bu hemen herkesin bildiği bir olaydır ki, bir
şeyi adlandırmak o şeyin içeriğini, hele ki kalitesini göstermez. Toplumda, daha
tuzun önemi bilinmediği için, kalitesi üzerinde de henüz bir tartışma oluşmadı.
Oysaki tuzlardaki kalite ve çeşitlilik doğadaki hiçbir madende yoktur.

Yücel Aydemir

Bir yanıt yazın