Sahtelerim

Değerli Müşteriler Sahte tuzları sizlere satmak için benden izinsiz adımı kullanan, belgelerimi kullanan ve yazılarımı ya kopya ederek ya da kitabımı sanki kendileri yazıyormuş gibi yeniden formüle eden hırsızları bu sayfada teşhir edeceğim. Tabiki bu kişiler hakkında ayrıca suç duyurusunda da bulunuyoruz. Ancak adalet sisteminin ülkemizde yavaş yürümesinden dolayı, para hırsı bu insanların gözünü dönderdiği için kolay kolay hırsızlıklarını bırakamıyorlar.Bu sahtecilerden tutun da müşterilerine küfredebilen karakterdeki bu dolandırıcıları sitemde teşhir edeceğim. Müşterilerine küfredenler.Tümünü okumak için tıkla Bakın birileri kendini nasıl temize çıkarıyor benim belgelerimle. Halbuki gösterdiği belgeler bana ait ve bu sahtekarlığından dolayı hakkında suç duyurusunda bulundum. Aşağıdaki yazının alındığı adı adresi ve internet sites, tıklayın ve belgeleri inceleyin. Proser Çevre ve Halk Sağlığı Hizmetleri Barbaros Bulvarı No:44/7 Beşiktaş / İSTANBUL Tel. : 0212 2751252 – Fax : 0212 2886929 http://www.enyakinmarket.com/Himalaya-tuzu-belgelerimiz,DP-63.html

ÖNEMLİ UYARI : Bazı uyanık girişimciler her şeyde olduğu gibi  Himalaya Tuzu içinde Türkiye’ den çıkartılan Kaya Tuzlarını Himalaya Tuzu diye pazarlamaktadırlar. Tarım Bakanlığı Tarafından Üretim izinli Tuz diye pazarlamaktadırlar.

Orijinal Himalaya Tuzları’nın Tarım Bakanlığı Üretim İzni olmaz, İthal izni olur.

Satışını Yaptığımız Himalaya Tuzları Tarım Bakanlığınca Gıda Mevzuatına Uygun olarak İthal izin belgelidir.

(Sitesine koyduğu belgelerin ise hepsi Yaşamın Gizemine ait ve yaşamın gizemi bu şahsa böyle birizni vermemiştir. Sattığı tızlar ise bana ait değildir. Yücel Aydemir )

Benim yazılarımı ve SALUS himalaya tuzunu sahte üretip satan siteler. Bunların sattığı SALUS bana ait değildir.

www.himalayatuzu.org

www.himalayakristli.com

www.himalayanmiracle.com

www.himalayatuzodasi.com

www.sihirlius.com

Bu sitelerin sahipleri Yaşamın Gizemi şirketinin eski Müdürü onun eşi ve baldızı tarafından işletilmektedir.  Savcılığın verdiği talimat üzerine İstanbul İl Tarım Müdürlüğünün yaptığı araştırmanın sonucunu şöyle bildirmiştir. “İl Müdürlüğümüz kontrol görevlilerince 31.07.2013 tarihinde Fındıklı Mah. Hancıoğlu Cad. No:57 Maltepe/İSTANBUL adresinde faaliyet gösteren Himalaya Kristali Sağlık Gıda İç ve Dış Tic. Ltd. Şti. ünvanlı işyerinde yapılan kontrol ve denetim sonucunda işyerinin Bakanlığımızdan 29.08.2012 tarih ve 12098 sayılı uygunluk raporu ile ithal edilmiş 2000 kg “Gıda Sanayi Tuzu” ile 04.01.2013 tarih ve 202296 sayılı uygunluk raporu ile ithal edilmiş 12000 kg “Gıda Sanayi Tuzu”nu “Sofra Tuzu”, “Sofrada Öğütme Tuzu” ve “İri Salamura Tuzu” olarak paketlettirerek satışa sunduğu tespit edilmiş olup söz konusu işyeri hakkında mevzuat kapsamında yasal işlem başlatılmıştır.” Hırsız cezalandırılmadığı sürece çalmaya doymazmış. Bakın FAceebook sayfalarında bu insanlar nasıl kitabımı çalmaya devam ediyorlar. Aşağıdaki yazı şu internet sayfasından alınmıştır. https://www.facebook.com/Himalayatuzu?fref=ts Bu yazının çalındığı kitap ise Yaşamın Gizemi Su ve Tuz, Yücel Aydemir. İnanın ki artık kitabımı hırsızlayanları imrenmeye başladım. O kadar güzel çalıyorlar ki! Dün bira garsonluğu yapanlar, televizyon yapımcılığı adı altında çöpçatanlık yapanlar  ya da haşare ilaçlayanlar (adına da modern bir ad koyarak Çevre ve Halk Sağlığı Hizmetleri) şimdi hepsi birden kitabımı ezberleyerek  tuz uzmanı kesildiler. Para sen nelere kadirsin. Kitabımı ne yaman ezberlemişler. Çalıntı yazı “Kaç çeşit tuz vardır? Tuzu, doğal tuz ve rafine edilmiş sofra tuzu olarak önce ikiye ayırmak gerekir. Gerçi doğal tuzlar da insan sağlığı açısından, mineral bileşimi ve oluşum süreci açısından iki kategoride incelemek mümkün. Ancak önce temel belirleyici olan tuzun doğal mı yoksa rafine mi edilmiş olduğunu ayırt etmemiz gerekir. Çünkü bize sofra tuzu diye belletilen bir tuz değil saf sodyum klorürdür. Ve saf sodyum klorür de vücut için oldukça agresif bir maddedir. İşte bu nedenle herkes tuzdan uzak durun der. Bize aman tuzdan kaçının derken, gerçek tuzun ne olduğunu bildiklerinden değil, sadece rafine edilmiş tuzun zararlı etkilerini bildiklerinden söylerler. Bu temel ayırt edici özelliklere göre tuzu şöyle sıralayabiliriz; 1. Doğal tuz a. Deniz tuzu b. Kaya tuzu c. Kristal tuz 2. Rafine edilmiş sofra tuzu (saf Sodyum klorür) 1. Doğal tuz a. Deniz tuzu: Deniz tuzu özellikle deniz kenarlarında yapılan göletlerde, deniz suyunun kurutulması sonucu elde edilir. Ancak bugün denizlerin sanayi artıklarıyla kirlenmesinden dolayı, denizden elde edilen tuzlar da rafine edilmektedir. Bu sebepten, rafine edildikten sora, tuzun kaynağı nereden olursa olsun, hiçbir anlamı ve özelliği kalmamaktadır. Rafine edilmiş tuzun kaynağı ne olursa olsun, canlı için bir zehirdir. b.Kaya tuzu: Kaya tuzu eski denizlerin kuruması sonucu oluşmuştur. Mineral bileşimi açısından, oluştuğu denizin mineral bileşimini taşır. Kaya tuzu milyonlarca yıl yaşında olduğu için hiçbir çevre kirlenmesinin etkisi yoktur. c. Kristal tuz: Dünyanın çeşitli bölgelerinde milyonlarca yıl yüksek basınç altında kalan kaya tuzları kristalleşirler. Kristal tuzlarını kaya tuzlarından ayıran en büyük özellik, basınç altında molekül yapısı yoğunlaşarak küçülmüş olmasıdır. Bu ince molekül yapısı kristal tuz iyonlarının hücre zarından hücreye girmelerini kolaylaştırır. Dünyanın en iyi kristal tuzlarından birisi de Himalaya tuzu olarak bilinen Himalaya kristal tuzudur. 2. Rafine edilmiş sofra tuzu (NaCI) nedir? Sanayide kullanım için deniz ve kaya tuzları yüksek ısı altında rafine edilir. Rafine edilirken tuzun içerisinde bulunan Sodyum ve Klorür’ün dışında, diğer bütün elementler ve iz elementleri çeşitli kimyasal ve fiziksel süreçten geçirilerek ayrıştırılır. Ancak bu insan vücudunun ihtiyacı olan tuz değildir. Çünkü Sodyum klorür (Sofra Tuzu) insan vücudunda da kendi başına agresif reaksiyonlara girer. Bu da vücudun kimyasal işleyişini bozar. Bu nedenle vücut sofra tuzunu agresif bir madde olarak algılar ve hemen vücuttan dışarı atmaya çalışır. Vücut bu agresif maddeyi sadece su ile dışarı atabilmektedir. Toplumun büyük bir çoğunluğu su içmediğinden, vücut bu sofra tuzunu dışarı atamamaktadır. Özellikle aşırı sofra tuzu tüketimi, yüksek tansiyona, romatizmal kemik ağrılarına, mide ve bağırsak kanseri gibi birçok sağlık sorununa sebep olmaktadır”. Bakın hırsızlar ne yaman da laflar ediyorlar. 350 ton tuzumu ve koca bir şirketimi, sadece güvenip de müdür diye atadım diye arkamdan soyup kendi üzerlerine çeviren bu hırsızları bilmesem nerede ise ben bile bunlara inanacam. REGAİB KANDİLİMİZ MÜBAREK OLSUN Regâib, arapça bir kelimedir ve “reğa-be” kökünden gelmektedir. “Reğa-be”, kelime olarak, herhangi bir şeyi istemek, arzulamak, ona karşı meyletmek ve onu elde etmek için çaba sarf etmek demektir. ” Receb’in ilk cuma gecesine Regaib gecesi denir. Bu geceye Regaib gecesi ismini melekler vermişlerdir. Her Cuma gecesi kıymetlidir. Bu iki kıymetli gece bir araya gelince, daha kıymetli oluyor. Allahü teâlâ, bu gecede, müminlere, ragibetler [ihsanlar, ikramlar] yapar. Bu geceye hürmet edenleri affeder. Bu gece yapılan dua kabul olur, namaz, oruç, sadaka gibi ibadetlere, sayısız sevaplar verilir. Peygamberimiz (a.s.m)’ ın Ramazan ayından sonra en çok oruç tuttuğu ay Receb ayıdır. Bu Receb ayında oruç tutmanın muazzam, muhteşem sevabları var. Arifler ve din alimleri kitaplarında yazmışlar ki, bu ay ekim, ekme, ziraat ayıdır. . Şa’ban bakım ayıdır. Ramazan biçim ayıdır, yâni mahsulün alındığı aydır demişler. Demek ki Receb ayı, bizi Ramazan ayına hazırlayan bir mevsimin ilk adımı olmuş oluyor. Bakın hırsızlarım ne de bilge konuşuyorlar.   AHİLİKTE YOLA YENİ GİRECEK OLAN TALEBEYE TUZLU SU İÇİRİLEREK ÖĞÜTTE BULUNURDU. AHİ İNANCINA GÖRE TUZ KALPTEKİ ŞİDDET İLE İNADI YOK EDER,SUYUN KİN VE KASVETİ SÖĞÜRDÜĞÜNE İNANILIRDI. YİNE AHİ GELENEĞİNDE BİR BAŞKASIYLA TUZ EKMEK YEMEK ,ONUNLA SÖZLEŞMEK ,AKİTLEŞMEK DEMEKTİ. TEKKELERDE BULUNAN YAZILARDA; TUZLU SU SERAMONİSİNİN FARKLI BİR UYGULAMASINDAN DA SÖZ EDİLİR. BU UYGULAMADA SUYA BİR TUTAM TUZ KATILIP SONRA DA ‘ BU HAKİKATTİR ‘ DENİLİRDİ. TALİP TUZLU SUYU İÇTİKTEN SONRA PİR ŞÖYLE ÖĞÜT VERİRDİ ; ‘ NEMEK’E ( TUZ’A ) İHANET ETME. Eğer bir insan utanma duygusunu kaybedince herhalde kendisini bu kadar aşağılayabilir. Bana birçok insan diyor ki Yücel bey neden bu kadar güvendiniz bu adama. Bu satırları yazan insanlar beni çocuklarının yatağında yatırdılar. Meğersem bütün bu arkataşlıklar beni elegeçirebilmek içinmiş. Çocuğunun yatağını benimle paylaşan bir arkadaşın, Türkiyede yaşamadığım için nasıl olsa birşey yapamaz düşüncesi ile arkadan adi bir hırsız gibi bütün malvarlığımı çalabileceği kimin aklına gelebilir? Bakın şimdi de ne yazıyorlar; NEMEK’E ( TUZ’A ) İHANET ETME. Gerçekte acıyorum bu insanlara. Bir insan kendisini bu kadar aşağılayabiliyorsa bir zorları var demektir.  Acımaktan başka birşey de gelmez ki elimizden. Tanrının Lanetlediği insana ancak bizden acımak düşer. Vay zavallılar. Papağanlar gibi bakın ne yaman ezberlemişler yazdıklarımı. Öyle bir hızla koşuyorlar ki, televizyonculuk oyunu artık hırsızlarımın hırslarını doyuramamış, şimdi de kanser uzmanı kesilmişler. Hırsızlarımın bir özelliklerini taktir ediyorum. Bana en çok inanan hırsızlarım oldu. Yanlız işte para işin içine girince kendilerini aşağılıyorlar. Bu kadar beni bir papağan gibi ezberleyip her tarafa yayarken şimdi kalkıp kitabım çevridir diye nasıl propaganda yaparsın. Bakın ezberlediklerine. Nasıl da inanmışlar bizeki utanmadan da her yerde tekrarlıyorlar.   (Yücel Aydemir) SUYUN DIŞINDA HİÇ BİR ŞEY SUYUN YERİNİ TUTAMAZ Ne çay, ne kahve, ne boyalı meşrubatlar, ne de yapay meyve suları suyun yerine geçemez. Aksine, enerji dönüşümü ve atıklarının uzaklaştırılmasında vücutdaki suyu tüketirler. Bu sıvılar, su yerine kullanılırsa, beyinin su ihtiyacını bildirme şekli olan susama duygusu engellenir. Zamanla enerji ihtiyacını bildirme güdüsü olan acıkma hissi ile susama hissi birbirine karışır ve susadıkça da yemek yeme arzusu doğar. Vücudun su eksikliği bildirilmeyince, vücut kendine zarar verme pahasına (daha değerli addettiği organları için diğerlerini fedâ etmek gibi) başka yöntemlere başvurur. Bu yöntem, acımasızca, diğer hayati organlardan suyun tedarik edilmesidir. Vücut, su kıtlığı çektiğinde kandaki suyu kullanırsa yüksek tansiyon, omurlardakini kullanırsa bel ve boyun fıtıkları, kemiklerdekini kullanırsa gut, artrit, romatizma, akciğerlerdekini kullanırsa astım, pankreastakini kullanırsa şeker, midedekini kullanırsa ülser hastalıklarını yaratır. Oluşabilecek hastalıkların sayısı bunlarla da sınırlı kalmayıp daha birçokları sayılabilir. Hücrelerin su eksikliğinde daha da fazla zorlanması, hücre içi katı enerji tüketiminin artmasına ve dolayısı ile normalinden hızlı bölünmesine ve bu tehlikeli gidişe tepki olarak da beyinin oksijen gönderimini kesmesine sebep olur. Oksijenin kesilmesi neticesinde, hücrenin hayatiyetini devam ettirebilmek için ilkel, yani oksijensiz-anaerobik solunumu tercih etmesi ile de kanserleşme denilen sürece girilmiş olur. Bütün bunlara sebep olan, suyu azalan motorun bir süre sonra hararet yapması, suyu azalan yemeğin bir süre sonra dibinin tutması misali, suyu azalan vücudun da bir süre sonra ‘kuruma’ denilen asitleşme sürecine girerek hastalık ortamına hazırlanmasıdır. Oluşan ‘sağlık ve hayat’ dengesinin dışındaki bu durumun adı hastalık değil kurumadır. O halde, Su hayat ise, susuzluk ölümdür.

Bir yanıt yazın